AMSTERDAM (İnterAjans) – Röportaj köşemizin bu haftaki konuğu Hollanda Türk Federasyonu’nun Genel Başkanı Murat Gedik, hassasiyetlerini, şeffaflığa verdikleri önemi, Avrupa Türklüğüne ilişkin görüşlerini, geçmişte yaşananları, geleceğe bakışlarını anlattı. Maddi kaynaklarını sorduk, kendilerine yapılan yakıştırmalardan söz etti, genç kuşağın kimliğine dönüşünü kendinden örnek vererek anlattı. “Yaşatacağız ama kin için nefret için değil”, “Gizlemenin bir anlamı yok…”, “Biz, bize yapılanları unuttuk”, “Çift ajanda olmamalı”, “40 dalda oynuyoruz, hiç birinde de uzman değiliz” gibi ifadeler kullanan Gedik’in sorularımıza verdiği yanıtlar şöyle:
“HASSAS DAVRANIYORUZ”
-Murat Bey, Federasyonunuzun teşkilatlanma konusundaki son durumu nedir?
“Tüzüklü olmak kaydıyla 50 dolayında teşkilatımız var. Hollanda’ya yayılmış bir federasyonuz. Son dönemlerde bu yöndeki çalışmalarımıza hız verdik, ancak ince eleyip sık dokuyoruz. Bir yere teşkilat açılacaksa hak ettiği anda açılsın noktasından hareket ediyoruz. Açılan teşkilatın kahvehaneden farkı olmayacaksa bize yaramaz. Bundan dolayı hassas davranıyoruz.”
“GEÇMİŞTE ÇOK SIKINTILAR ÇEKTİK”
-Hassasiyetinizin nedeni yalnızca ‘derneğin kahvehaneye dönüşmesi’ endişesi değil her halde.
“Biz çok deneyim yaşamış bir teşkilatız. Yani geçmişte çok sıkıntılar çektik. Hem dışarıdan yapılan belirli saldırıları, hem de içeriden bilinçsizce yapılan hareketleri biz çok gördük. Gizlemenin bir anlamı yok, biz bu konuda şeffafız. Bir de teşkilatlarımıza yanlış adamların girme teşebbüsü oldu, biz bunu da yaşadık. Allah’a şükür bunları temizledik. Bu gibi nedenlerden dolayı ince eleyip sık dokuyoruz. Artık mümkünse teşkilat başkanlarımızın burada doğmuş ya da Türkiye’den çok genç yaşta gelmiş arkadaşlarımızdan olmasını arzu ediyoruz. Teşkilat başkanları eğitimli ve Hollandaca’ları mükemmel olsun diyoruz. Örneğin biz bunu icrada başardık. 8 kişilik İcra Kurulu’na baktığınız zaman üçünün yüksek lisans eğitimi aldığını görürsünüz. Dil konusunda sorunumuz kalmadı. Dün Hollandaca konuşanı bulmakta sıkıntı yaşarken, bugün arkadaşlarımızın üçü, dördü Hollandaca’nın yanında Almanca ve İngilizce’yi de çok iyi konuşuyor. Bu konuda da hassas davranıyoruz. Şu bir gerçek, Türk Federasyonu belli bir fikriyatın üzerine kurulmuş bir kurumdur. Ülkücü dünya görüşünü benimsemiş bir kurumuz. Bundan dolayı bizlerin en ufak bir hatası dahi çabucak büyütülüyor, hemen çok ayrı bir noktaya çekiliyor. Başka yerlerde bu kadar çok sorun görmüyorsunuz. Bir de doğru olan dikkat etmezsek yanlış tarafa çekilebiliyor. Bu sebeplerden dolayı hassas davranıyoruz. Aşırı hıza gerek yok. Ancak yaz sonrası oba olmak kaydıyla 3 teşkilatımızı kamuoyu ile paylaşacağız. Türk Federasyonu olarak titizlikten dolayı acele etmiyoruz. Yoksa teşkilat konusunda müracaat çok.”
-Ne kadar kayıtlı üyeniz var?
“Bizim üye sistemimiz yok. Bizim sadece dernekler üyemiz. Ferdi üyemiz yok.”
“HERKES BİLİYOR”
-Hollanda’da 400 bin dolayında Türk yaşıyor. Bunun yüzde kaçını temsil ediyorsunuz diyebiliriz?
“Şöyle bir baktığımızda 20 tane binalı teşkilatımız var. Ortalama her teşkilatın 100’er üyesi olsa ki bunların içinde 300, 400 üyesi olan var, nereden baksanız bence tahminen yüzde 10’u bulur. Bunu özellikle kurultaylarımızda görüyoruz. Son kurultayımızda 5 bine yakın insan vardı. Herkes biliyor ne olduğumuzu. Şunu da gururla söyleyebilirim, biz hiçbir yerde şöyle büyüğüz, şöyle güçlü teşkilatız gibi saçma lafları da kullanmıyoruz.”
“SORUMLULUĞUMUZ VAR”
-Federasyon olarak ülkede yaşanan gelişmelere reaksiyon konusunda temkinli bir tavır ortaya koyuyorsunuz.
“Sırf ‘adımız geçsin’ diye ortaya atılmanın bir anlamı yok. Yani bir konuya vakıf değilsek, konuyu araştırmaya imkanımız olmadıysa ve toplumumuzu gerecekse biraz bekleyebiliyoruz. Bazı konularda hemen reaksiyon gösterebilirsiniz. Şunu çok rahat söyleyebilirim, Türk gençliğinin üzerinde oynanmak istenen bazı oyunları gördüğümüzde hemen reaksiyon gösteriyoruz. Çünkü artık biliyoruz, nereden geliyor, nasıl geliyor, altyapı nasıl? Örneğin Yunus meselesinde temkinli davrandık. Araştırmalar yapmadık değil. Bizzat iki dosyayı ben kendim gördüm. Ne yapacağını insan şaşırıyor. Türkiye’nin o popülist davranışı da bu işi çok körükledi. Belirli bir kesimin büyük bir ihtimal belki Türkiye’den bir kaynak bulurum tarzıyla olayı şişirme çabası da söz konusu. Yunus konusunda özellikle temkinli davrandık. İyi ki de davranmışız. Bu konularda temkinliyiz. Ama diğer konularda çabuk ortaya çıkmaya çalışıyoruz. Üzerimizde bir görev var ve sorumluluk taşıyoruz.”
“AYAKTA KALAMAZLARDI”
-Bir süre önce düzenlediğiniz basın toplantısında “Bizim yaşadıklarımızı başka STK’lar yaşasaydı bugüne kadar ayakta kalamazlardı” ifadesini kullandınız, bunu biraz açar mısınız?
“Yıllarca Hollanda devletinin istihbarat raporlarında geçtik. Tamamen dışardan yapılan belirli popülist atılımlar, Türkiye’nin siyaset kafasıyla örümcekleşmiş kafalarının bizlere yapmış olduğu saldırılar, bu saldırıların getirmiş olduğu birçok sıkıntıyı biz çektik. Çok sıkıntılar çektik. Hatırlarsanız bizim kuruluşumuz dahi basıldı. Ama biz hepsinden temiz çıktık. Temiz çıktık ama onları atlatana, kamuoyunda oluşan imajı yıkana kadar çok uğraştık. Türk kamuoyu ile bir sorunumuz yok. Bizi millet biliyor. Kim nedir, ne iş yapıyor biliyor. Hollanda kamuoyunda sıkıntı yaşadık. Konuyu aşmamıza rağmen şu an halen belirli siyasilere giderken temkinli davranıyorlar. Eski şeyler kafalara geliyor. Ben şunu diyorum. Türk toplumu bir yere gelecekse, artık söz sahibi olanların da gençleşmesi gerekir. Bunu yaş bazında demiyorum. Düşünce olarak değişim olmalı. Halen 12 Eylül kafasıyla ‘işte Türk Federasyonu şöyledir, Türk Federasyonu böyledir, o dincidir, bu bilmem nedir’ diyerek bazı yaftacı kişi ve kurumlar kendilerine yaşam alanı buluyorlar.”
“ÖZÜMÜZ AYNI”
-Siz değişim gösteriyor musunuz?
“Özümüz aynı. Türk Federasyonu’nun yapısı 30 yıl önce neyse bugün de aynı. Kuruluş felsefesi aynıdır. Neden kurulduğu bellidir. Türk Federasyonu’nun Avrupa’daki gayesi Avrupa Türklüğüdür. Bu bizim için çok önemli. Biz diyoruz ki yeryüzünde bir Türk toplumu var. Bizim Irak Türkmenleri’nden farkımız yok. Türk Federasyonu’nun dünya görüşüne göre Türklüğü Anadolu’ya sıkıştırmak ihanet demeyim de bir haksızlıktır. Bunu büyük Mustafa Atatürk de zaten böyle söylüyor. Bu açıdan diyoruz ki Avrupa Türklüğünün yaşaması için Türk Federasyonu’nun Türk kimliği üzerindeki çalışmaları var olacaktır. Bu felsefe 30 yıl öncekiyle aynıdır. Teşkilatçılık bazında değişimler var. O da gelişimdir. Mevcut yönetimi 10 yıl önceki yönetimle kıyaslamak olmaz. Biz bu açıdan bakıyoruz işe. Hiç değişmedik sadece geliştik. O zamanki Türkiye sevdamız neyse aynı sevgi devam ediyor. 30 yıl önce de bizim kuruluşumuz diğer kuruluşlarla birlikte çalışmayı seviyordu ve istiyordu, ancak şartlar elvermiyordu. Şimdi şartlar değişti. Biz, bize yapılanları unuttuk. Bize yapılanları unutmak bir erdemliktir. Yani kalkıp halen yapılanları anlatmanın bir anlamı yok. Milli, manevi değerlerimize saygıyla yaklaşan her kuruluşla birlikte çalışırız. İlla bizden olsun olayı yok. Bazı şeyleri yaşatacağız, ama kin için, nefret için değil. Çekilmiş bir çileden dolayı yaşatacağız. Çanakkale’de çekilen neyse, onun meyvesi Türkiye Cumhuriyeti’dir, Mustafa Kemal Atatürk’tür, onun fikri yapısıdır. Ülkücü abilerimiz, ablalarımız da bizim Çanakkalelerimizdir. Bizim de çekilmiş bir çilemiz var. Sırf 12 Eylül değil, ondan sonra da bu devam etti. Temennimiz inşallah o dönemler bir daha olmaz.”
“TÜRK DÜNYASININ IŞIĞI”
–‘Yüzümüzü yalnızca Türkiye’ye dönemeyiz, yalnızca Hollanda’ya da dönemeyiz’ diyerek, Avrupa Türklüğü açısından her iki ülkenin de taşıdığı öneme mi vurgu yapıyorsunuz?
“Avrupa Türklüğü dediğimiz olay bu. Ben kendimi size örnek vereyim. Burada dünyaya gelmişim. Annem, babam beni Türkiye’ye senede bir götürdü ise götürdü. Yani gittiğinde dört, beş, altı hafta neyse, ya köye, ya Ankara’ya ya da Karabük’e giderdik. Onun dışında biz Türkiye’yi göremedik. Bu bizim burada yerli olduğumuzun da bir kanıtı aynı zamanda. ‘Türkiye güçlensin, güçlü bir ülke olsun’ diyoruz. Niye diyoruz? Çünkü Türkiye’ye Türk dünyasının ışığı gözüyle bakıyoruz. Biraz daha ileri gidersek bütün mazlumların da. Özellikle Türk milleti için Türkiye onların ışığıdır. Bu Avrupa Türklüğü için de geçerlidir. Türkiye’nin var olması demek bizlerin de daha rahat hayat sürme olayıdır. Bu tamamen duygusal ve sosyolojik anlamda. Bu açıdan Türkiye bizim için önemli. Burası da elbette önemli. Nihayetinde buranın havasını teneffüs ediyoruz, bu toplumda yaşıyoruz, sıkıntılar hepimizi vuruyor. Türkiye güçlü olsa, buradaki belirli kuruluşların üzerine bu kadar gidilebilir mi? Mümkün değil. O açıdan biz ‘iki taraf da çok önemlidir’ diyoruz. Ancak, siyasi bakımdan özellikle burası.”
“ÇİFT AJANDA OLMAZ”
-Türkler siyasette çok aktifler. Hollanda’da siyasete soyunan adaylar sizce nasıl olmalı?
“Önce dik duruşlu olmalılar. Çift ajandaları olmamalı. Adam çıkıp yeri geldiğinde ‘arkadaş ben Türk Federasyonu’nun ya da şu kuruluşun yöneticisiyim, üyesiyim, ya da yöneticiliğini yaptım’ diyebilmeli. Adam seçiliyor, hangi kuruluş olursa olsun fark etmiyor, hepsini inkara kalkıyor. İşte sıkıntı oradan doğuyor. İnkara kalktığında, zaten adam bir açığını arıyor, o da piyasaya çıktığında ne oluyor güven sarsılıyor. Yani dik duracak ve kendine güvenecek. Toplumu iyi bilecek ve kucaklayabilecek. Özellikle şu camiaya veya şu cemaate değil de genel topluma bakması lazım. Yani bir insanın adı Türk diye oy verilmemesi lazım. Halen de veriliyor. Çok büyük yanlış, büyük bir hata. Vatandaşın bir kısmı adı Türk diye gidip terör örgütü mensuplarına oy verdi. Bunu da gördük. Seçim arifesinde millet ‘nerede Türk var’ diyor. O Türk’ün kökü ne, bilgi bakımından alanı ne, o ana kadar topluma ne faydası dokunmuş? Bunlar iyice araştırılmalı. Bunlar çok önemli. Partinin programı da önemli, ancak biz onu biraz ileriye atıyoruz. Çünkü o insanlara henüz ağır geliyor. Yavaş, yavaş alışacağız. Parti programları şu an zaten fazla dikkate alınmıyor. Adı Türk diye gidip oy kullanmanın bir mantığı yok. Kesinlikle zarar veriyor.”
“DİL HER ŞEYİN KAYNAĞI”
-Türkçe konusunda çalışmalarınız devam ediyor mu?
“Bazı teşkilatlarımızda Türkçe dil dersi veriliyor. Daha da yaygınlaştırma çabalarımız sürüyor. Türkçe olmazsa Türklük biter. Biz olaya o gözle bakıyoruz. Dil her şeyin kaynağı. Dil çok önemli.”
-Federasyon olarak maddi destek görüyor musunuz?
“Şunu açık yüreklilikle söylüyorum, Türk Federasyonu kuruldu kurulalı ne Türkiye’den, ne de Hollanda’dan bir kuruş dahi almamıştır. Bütün yöneticilerin hepsi bu işi Allah rızası için yürütmektedir.”
“40 DALDA OYNUYORUZ”
-İleriye dönük planlarınız neler?
“Türk Federasyonu’nun ileriye dönük bakışı, uzmanlık alanına inilmesidir. Şu an kırk dalda oynuyoruz. Dil dersi veriyoruz, din dersi veriyoruz, futbol takımı kuruyoruz, kermes yapıyoruz. Hepsini yapıyoruz ama hiç birinde uzman değiliz. Niye? Çünkü enerjiyi o kırk dala bölüyoruz. Ama öyle bir hale getirmemiz lazım ki bir, iki, üç, bilemedin dört dalda iddialı olmalıyız. Allah bu milletin gerçekten yardımcısı olsun. Her zaman bizi bölmek isteyen mihraklar olur.
Biz Türk Federasyonu olarak omzumuzdaki yükü biliyoruz. Bu kesinlikle bir partizanlık, şövenistlik, bir taassup olayı değil. Biz omzumuzdaki yükü biliyoruz ve ‘Türk toplumuna hep beraber nasıl katkıda bulunabiliriz?’ diyoruz. Türk Federasyonu olarak gelecek yılı değil de, 5 yıl, 10 yıl, 15, 20 yıl sonrasında buradaki Türk insanının yeri ne olacak düşüncesini çizmeye çalışıyoruz. Bu konuda iddialıyız. Yapabilir miyiz, yapamaz mıyız ayrı konu. Düşünmek bile önemli. Yani dört duvar arasındaki o faaliyetlerden ziyade, daha genele açık programlar içindeyiz.”
“ENERJİ DAĞILIYOR”
-Örneğin?
“Örneğin Türkçe. Örneğin Türk dünyası çalışmaları. Hepsi ile uğraştığımız için enerji dağılıyor. Bu bütün kuruluşlarımız için geçerlidir. O açıdan kafa yapımız yavaş, yavaş değişiyor. Yeni nesille, yeni arkadaşlarımızla Düşünce Masası’nı kurmamızın nedeni de budur. Düşünce Masası’nın her toplantısında 7 en fazla 11, 12 arkadaşımız bir araya geliyor. Bu arkadaşlarımızın yüzde 90’ı Hollanda doğumlu ve hepsi de ya masteri bitirdi ya da bitirmek üzere. Akademik seviyede de kaliteyi yükseltmek istiyoruz. Konuları derinliğine tartışıyoruz.”
“SÜRE UZATILMAMALI”
-Türkiye’de yapılan seçimlere yaşanılan ülkede katılım olanağı sağlandı. Sizin bu konudaki düşünceleriniz nelerdir?
“Her şeyde olduğu gibi burada da Türk siyasetinin popülist davranışı var. Mevcut siyasi irade 10 senedir bu işi oyaladı. İşin teferruatı belli değil. Bundan yaklaşık 1,5 ay önce Hollanda’ya Yüksek Seçim Kurulu’ndan bir heyet geldi. Bu kurulun içinde Türkiye’de seçim barajını aşan partilerin temsilcileri de bulunuyordu. Kendileri ile görüştük. Hiçbir şey yok ortada. Örneğin, ‘konsoloslukların olduğu yerde sandık kurulacak’ deniyor. Şimdi Hollanda’yı göz önüne getirelim. Bu ciddi bir olay. Rotterdam’da, Deventer’de sandık kurulacak. Yalnızca Rotterdam’da 55 bin Türk yaşıyor. Bize bunu nasıl yapabileceklerini sordular, bizlerden fikir aldılar. Bize göre oy kullanma işlemi iki gün içinde bitmeli. Bu bir ya da iki haftada yapılırsa vatandaşta bir tedirginlik doğurur. Posta yoluyla yapılsın, internet üzerinden yapılsın. Siyasi irade ben en çok oyu nasıl alırım düşüncesiyle hareket ediyor. Buradan kullanılacak oyların Türkiye geneline yayılmasını da mantıklı bulmuyorum.”
-Yurtdışındaki vatandaşlar ciddi bir oy potansiyeline sahip, ancak sandık başına gitme konusunda ciddi sıkıntılar yaşanacak gibi görünüyor?
“Vatandaş pasaportunu uzatmaya gitmiyor. Siz insanların oy kullanmak için 75-100 kilometre yol yapacaklarına inanıyor musunuz? Ayrıca pasaport sorunu çıkacak. Çoğu vatandaşın pasaportu yok. Pasaportu olmadığı için de oy kullanamayacak.”
“BEKLENTİYE YANIT DEĞİL”
-Beklentiye yanıt olmadı diyorsunuz?
“Tabii. Bu tamamen popülist bir olay. Başbakan çıkıp ‘ey vatandaşlarımız biz size söz verdik ve biz bu sözü yerine getirdik’ diyecek. Bu her şeyde öyle, askerlik konusunda da öyle oldu. 5 bin euro idi ve 3 hafta askerlik yapılıyordu. Ama bu nereden bakarsan bak, Hollanda’dan giden bir kişiye 7, 8 bin euroya patlıyordu. Vatandaşa bir yandan ‘bak askerliği kaldırdım seni düşünüyorum’ derken, diğer taraftan bedeli 10 bin euroya çıkarıyorsun. Ben de be mübarek Avrupa’dan hiçbir haberin yok diyorum. Senin haberin var da senin işine gelmiyor. Madem vatandaşı düşünüyorsun, 2500 euroya indir bunu. Maalesef Avrupa’ya halen altın yumurtlayan tavuk gözüyle bakılıyor. Şunu açık söyleyeyim, askerliğin tamamen kalkmasına karşıyım. 3 hafta da olsa vatandaş oraya gittiğinde psikolojik olarak etkileniyor.”
“DURUM HOŞ DEĞİL”
-Ekonomik kriz vatandaşları olumsuz yönde etkiliyor. Gıda bankalarına başvuranların sayısında ciddi artış yaşanıyor. Bu konuda neler söylemek istersiniz?
“Hollanda’daki vatandaş durumdan çok etkileniyor. Adam önceden iki çay içiyorsa, bunu bir çaya düşürebiliyor. O da haklı. Çocuğunu spordan çeken insanlar görüyoruz. Bizim fitre, zekat çalışmalarımız var. Zaman, zaman ‘burada değerlendirsek daha yerinde olacak’ diye düşünüyoruz. Yani fitre ve zekatları burada da dağıtma noktasına gelinecek gibi. Tablo onu gösteriyor. İşler pek hoş değil, durum onu gösteriyor.”
“ŞEFFAFLIK ÖNEMLİ”
-Bir açıklamanızda şeffaflığı önemli bulduğunuzu söylemiştiniz.
“Evet çok önemli buluyorum. Eskiden kapalı değildik, ancak kendimizi anlatma konusunda imkanlar el vermiyordu. Şimdi o imkan var. Alttan yeni bir nesil geliyor. Kurultaylarımıza, gecelerimize katılanların yaş ortalaması 30’un altında. Bu gelecek için umut vaat ediyor. Artık milletin tam olarak ne yaptığımızı bilmesini istiyoruz. Hakkımızda hiçbir şey bilmediği için kimi bize öcü gözüyle bakıyor.”
“DİNDARIZ, TÜRK MİLLİYETÇİSİYİZ”
-Sizce Türk Federasyonu toplumda nasıl bir imaja sahip?
“Bir kesim kaba olarak görüyor. Bir kesim çok dinci buluyor. ‘Çok fazla Atatürkçü’ diyenler de var. Biz de arada kaldık. Bazen aramızda espri olarak ‘yahu biz neyiz?’ diyoruz. ‘Dindarız, Türk milliyetçisiyiz’ diyoruz, bitiriyoruz. Bu açıdan da artık millet bilsin, öğrensin düşüncesinden hareket ediyoruz.”
“FARK RUH KÖKÜNE İNEBİLMEKTEDİR”
-Gençlerde kimliğine ve değerlerine yönelme nasıl bir grafik çiziyor sizce?
“Ben kendimden örnek verebilirim. Ailenin en büyük çocuğuyum. Benim önümde örnek yoktu. 15, 16 yaşlarına kadar Türk olduğumuzdan utanıyorduk. Türk gözüyle bakmasınlar istiyorduk. Ben de bir Hollandalı gibiyim, başörtülü annem veya teyzemin yanında yürümeyeyim derdim. Babamla arabaya binerdik, camı açardı Neşet Ertaş kasetini çalardı, utanırdık. Ne var bunda utanılacak ama belli bir yere geldiğinde bunu kırabiliyorsun. Hiç unutmam Mavo’da 2. sınıfta idim. Futbolla ilgilenmiyorum. Arkadaşlarım ‘siz yenildiniz’ dediler. Yahu biz kimiz? Türkiye, İngiltere’ye karşı oynamış. 6-0’mı 6-1’i öyle bir skorla yenilmişiz. O tavır karşısında öyle bir oldum ki, sanki ben yenilmişim, bir acayip oldum. Ondan sonra Galatasaray olayı çıktı. O dönem çantalarımıza, kitaplarımıza Galatasaray yazdık, Türkiye yazdık. Galatasaray’ın o yıllardaki çıkışı, milleti bir anda etkiledi. Heyecandan ziyade bir özgüven verdi. Sonra Naim Süleymanoğlu olayı var. Bunlar unutulamaz. Süleymanoğlu muazzam bir özgüven verdi Türk gençliğine. Camiada arkadaşlarla tartışıyorum. Türk milliyetçiliği bizim tekelimizde değildir. Bunu çok açık yüreklilikle söylüyorum. Ülkücülük ayrı konu. Türk milliyetçiliği yalnızca bizde değildir, herkeste bir milliyetçilik vardır, fark Türk’ün ruh köküne inebilmekte, toplum menfaatini gözetmekte yatmaktadır.”