HOLLANDA gündemi bugünlerde bir hayli yoğun. Geçtiğimiz hafta hükümet, hazırladığı 2014 bütçe kanunu tasarısına senatoda da çoğunluğu sağlamak için muhalefet partilerle pazarlığa oturdu. Koalisyon partileri ile muhalefet partilerinin bir kısmı, bütçede dengenin sağlanması amacıyla yapılacak tercihler konusunda anlaşmaya vardılar. Şu günlerde bu tercihlerin detayları belli olmaya başlıyor.
Hollanda’da yaşayan Türklerin gündeminde ise bir başka konu vardı. Devlet Halk Sağlığı ve Çevre Enstitüsü’nün (RIVM) yaptığı bir araştırmada, Hollanda’da yaşayan Türklerin kendilerini en yalnız hisseden grup olduğu ortaya çıktı. Araştırma sonuçlarına göre ülkede yaşayan Türklerin yüzde 70’i yalnızlık çekiyor.
Konu gerek sosyal medyada, gerekse Hollanda basınında yurttaşlarımızın da katkısıyla enine boyuna tartışıldı. Öncelikle şunu belirtmek gerekir ki, ‘yalnızlık’ soyut bir kavramdır. Yalnızlığı ölçmek için aletler ya da somut parametreler yoktur. İnsanın içinde hissettiği bir olgudur yalnızlık. Dolayısıyla bu araştırma yapılırken düşüncelerine başvurulan yurttaşlarımızın verdiği yanıtların mutlaka doğru olduğuna inanmamız gerekir. Yapılan araştırmanın yöntemi ve soruların nasıl formüle edildiği ayrı bir tartışma konusudur. Sosyal bağları güçlü yurttaşlarımız arasında yalnızlık hiç olmasa bile, hasretlik duygusu insanın kendisini yalnız hissetmesine başlı başına bir neden oluşturabilir. Hasretlik ise göçmenlere özgü bir olgudur. Dolayısıyla ‘hasretlik’ ve ‘yalnızlık’ arasında bir sebep-sonuç ilişkisi mevcuttur. Göçmenler arasında yapılan ciddi bir bilimsel araştırmada bu iki olgunun birbirinden farklı kavramlar olarak ele alınması, araştırma sonuçları ile ilgili bir çok tartışmayı da beraberinde getirir.
Diğer yandan tartışmaların konusu yüzde 70’lik yalnızlık duygusunun gerçekçi olup olmadığıydı. Konu ile ilgili görüş belirten bir çok yurttaşımız, bu oranın daha düşük olduğu kanaatindeydi. Birçok yurttaşımız, düğünde, bayramda, cenazede birbirinin acısını ve sevincini paylaşan Türk toplumunun, bu oranda kendisini yalnız hissetmesinin mümkün olamayacağını düşünüyordu. Yalnızlık duygusunun Türklerde yüzde 70 değil de, Hollandalılarda olduğu gibi yüzde 40 olduğunu farz edelim. Bu, yalnızlık duygusunun Türk toplumu içinde bir sorun olmadığı anlamına gelmez.
Yapılan tartışmalarda ayrıca, toplum içerisindeki sosyal ilişkilerin niteliği de sıkça dile getirildi. İnsanların birbiriyle sıkı sosyal ilişkileri olabilir, ancak dertler, gam ve kederler paylaşılmadıkça, bu ilişkiler yüzeysel kalır. Sıkı sosyal ilişkilere rağmen insanlar kendilerini yalnız hissedebilirler.
Daha önce buna benzer raporların, sadece Hollandalı yetkili kurum ve kuruluşlar bünyesinde tartışmasının yapıldığına ben şahsen çok tanık oldum. Yurttaşlarımızın da bu tartışmaya aktif olarak katılmaları sevinilecek bir durum. Böylece katılımcı toplum olduğumuzu gösteriyoruz. Ancak bu konu, kendi aramızda yaptığımız tartışmalarla sınırlı kalmamalı. Bir sonraki aşamada bu tartışmalardan çıkan sonuçları bir şekilde yetkili kurum ve kuruluşlara aktarmamız gerekiyor. Böylece hem araştırma sonuçlarının sağlıklı bir analizi yapılabilir, hem de çözüm arayışında Türk toplumunun da katılımı sağlanır. Aksi takdirde sorunlarımızla baş başa kalır, bunları çözüm üretecek platformlara taşıyamayız.
Burada Türk sivil toplum kuruluşlarına (STK) büyük görev düşüyor. STK’lar böylesine önemli bir konuyu, daha planlı ve programlı bir şekilde toplum içinde tartışmaya açmalılar. Yetkili kurum ve kuruluşlar ile işbirliği içinde sorunun boyutu analiz edilerek birlikte çözüm yolları aranmalı.
© InterAjans – Haberlerin tüm hakları İnterAjans’a aittir, izinsiz kullanılamaz.